DİYARBAKIR ESKORT’DA BİR SEVDA

Güneş, Diyarbakır Escort’ın surlarını altın rengine boyarken Hevsel Bahçeleri’nden esen rüzgâr, koca şehre huzur taşıyordu. Ali, Dicle Nehri’nin kıyısında durmuş, suyun akışını izliyordu. Yıllar önce gittiği İstanbul’dan döneli birkaç ay olmuştu ama yüreğinde bir şeyler hâlâ eksikti.

Küçükken her sabah, babasıyla birlikte tarihi Ulu Cami’ye gider, güvercinlere yem atardı. Çocukluğu bu sokaklarda geçmişti. Diyarbakır ofis escort Ama yıllar onu alıp uzaklara savurmuş, hayatın karmaşasında yitip gitmişti. Döndüğünde fark etti ki, şehir aynıydı ama içinde bir boşluk vardı. Ta ki o sabah, Hasanpaşa Hanı’nda otururken Zeynep’i görene kadar…

Zeynep, ince uzun parmaklarıyla bakır bir fincanı tutuyor, kahvesini karıştırıyordu. Siyah saçları örgülerle omzuna dökülmüş, gözleri bir anlığına Ali’ye takılıp geçmişti. O bakış, Ali’nin içinde unuttuğu bir ateşi yaktı. Yıllardır hissetmediği bir şeydi bu.

Günlerce Zeynep’i tekrar görmek için aynı hana gitti. Onun eski bir çinicinin torunu olduğunu, aile dükkânında çalıştığını öğrendi. Bir gün cesaretini toplayıp dükkâna girdi. Elini bir çini tabağa götürerek, “Bunun desenleri ne güzel,” dedi hafif bir gülümsemeyle.

Zeynep başını kaldırıp ona baktığında, yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı. “Bu desenler eski bir Diyarbakır Eskort hikâyesini anlatıyor,” dedi.

Ali o günden sonra her fırsatta dükkâna uğradı. Çini ustalığı hakkında sorular sordu, Zeynep’in anlattığı her hikâyeyi hafızasına kazıdı. Bir gün, cesaretini toplayarak, “Bana en sevdiğin çiniyi gösterir misin?” diye sordu.

Zeynep vitrinden bir tabak çıkardı. Üzerinde incecik işlenmiş bir çiçek motifi vardı. “Bu çiçeğin adı ‘unutma beni’. Diyarbakır’da eskiden sevdiğine kavuşamayan âşıklar, birbirlerine böyle bir desen çizerlermiş,” dedi.

Ali derin bir nefes aldı. “Ben de unutulmak istemem,” diye fısıldadı.

O gün, iki yüreğin birbirine dokunduğu gündü. Diyarbakır Escort Bayan’ın eski sokaklarında, çinilere işlenen bir sevda başlamıştı. Zamanla, Zeynep ve Ali’nin hikâyesi de eski ustaların nakış nakış işlediği bir desen gibi, şehrin ruhuna karışacaktı.

5/5 - (3 votes)